Aile
Tuğsuz Ailesi Babaanne ve Hala ile Birlikte…
AİLE AİLE AİLE AİLE AİLE
BABA TARAFI
Olcayto Ahmet Tuğsuz’un baba tarafından dedesi Zeki Tuğsuz 1889 yılında bugün Yunanistan sınırları içinde yer alan Drama’da 3 erkek 1 kızkardeşin en büyüğü olarak doğuyor.
Selanik Askeri Rüştiyesi’ni ve Manastır Askeri İdadisi’nde eğitim görüyor.
1909 yılında daha henüz öğrenci iken meydana gelen irticai ayaklanmayı bastırmak üzere Selanik’ten hareket eden Hareket Ordusu ile birlikte (31 Mart Vakası) İstanbul’a geliyor. Çatışmalarda yaralanıyor ve hatta kendisini hastahanede ziyaret eden Sultan Reşat kendisine bir saat hediye ediyor.
1915 yılında İzmir Karşıyaka’lı bir ailenin kızı olan Ulviye Tuğsuz ile İzmir Konak’ta evleniyor.
Kurtuluş Savaşı’nın başlaması ile kendisine Bati Karadeniz üstünden önce deniz yolu ve sonra da karayolu ile Anadolu’ya silah sevkiyatını organize etme görevi veriliyor.
Bunun üzerine Karadeniz’in hemen yanında ancak yüksek bir noktada yer alan Düzce nin Çilimli köyüne yerleşerek bu gizli görevi oradan yürütüyor. Babası Faik Tuğsuz 4 Mart 1921 tarihinde burada dünyaya geliyor.
Bunun üzerine kendisinden Bartın’da kalarak bir okul kurması isteniyor. Bu okulda kendisi müdür ve eşi Ulviye hanım da başöğretmen olarak görev yapıyorlar.
Babası lise çağına geldiğinde aile İzmir’e dönme kararı alıyor ve İzmir Atatürk Lisesi’nde tahsiline devam ediyor.
1938 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikaları kurulurken dedesi üretilen demirin taşınmasında lojistik ihiyaçlardan biri olan demiryolu raylarının döşenmesi ihalesini alıyor. Babası da okulunu bitirdikten sonra dedesinin yanına giderek bu konuda yardımcı oluyor.
Tam o sıralarda Demir Çelik İşletmeleri büyük bir personel alımı faaliyetini başlatıyor. İhale sonlandıktan sonra babası Demir Çelik bünyesinde çalışmaya başlıyor.
O dönemde büyük halası evlenmiş ve İzmir Karşıyaka’da yaşamaya devam ediyor ama diğer kardeşleri henüz yaşça küçük olduklarından onlar da anneleri, babaları ve abilerinin yanına Karabük’e geliyorlar.
Tahsilleri bittikten sonra küçük halası Ankara’da Karayolları Genel Müdürlüğü’nde , küçük amcası o zaman merkezi henüz Ankara’da olan IBM’de (emekli olana da kadar İstanbul’daki merkezinde devam etti , Beyrut ve Paris merkezlerinde de görev yaptı) büyük amcası ise İstanbul’da Tam Sigorta’da çalışmak üzere Karabük’ten ayrılırlar.
KARABÜK’TE ÇEKİLMİŞ BİR FOTOĞRAF >>
Soldan sağa Olcayto Ahmet Tuğsuz’un babası, büyük halası, küçük amcası, babaannesi, büyük amcası. Ön sırada büyük halasının çocukları. (Doğumundan önce)
ANNE TARAFI
Olcayto Ahmet Tuğsuz’un anne tarafından dedesi Mustafa Bulganer 1886 yılında bugün Bulgaristan sınırları içinde yer alan Karınabat’ta doğuyor. 1913 Bulgaristan mübadelesi ile İstanbul’a geliyor ve Erenköy’de ikamet etmeye başlıyorlar…
1917 yılında evleniyorlar. Dedesi İzmit’e çekilen Yavuz zırhlısının tamir ve bakımında görev alan heyette yer aldığı için 1923 yılında aile İzmit’e taşınıyor. Bu tamirat için yurt dışından da bir çok görevli Türkiye’ye, İzmit’e geliyorlar.
Annesi de ablasının ısrarı ile kısa bir süre sonra Demir Çelik İşletmeleri’nde çalışmaya gidiyor ve bu tanışıklık evlilik ile sonuçlanıyor.
Babası çok kısa bir süre çalıştıktan sonra Demir Çelik İşletmeleri’nden istifa ederek serbest iş hayatına atılıyor.
Olcayto Ahmet Tuğsuz bu nedenle Karabük’te doğuyor ve ilkokulu da Karabük’te bitiriyor.
Babasi bu seyahatte ilk kez gördüğü annesinden hemen etkileniyor ve bu seyahati anlatan ama asıl amacı ondan bahsetmek olan bir şiir yazıyor, (sondan 3. Satır)
OLCAYTO AHMET TUĞSUZ’UN NOTU
Sağdaki fotoğrafın bende önemli bir hatırası var. Aşağıda okuyacağınız gibi babam Demir Çelik Fabrikası’ndaki görevini bıraktıktan sonra aile Yenişehir’deki evden ayrılmak zorunda kalımış ve ben de fabrika yöneticilerinin çocuklarının gittiği Yenişehir İlkokulu’na değil Karabük halkının çocuklarının gittiği Atatürk İlkokulu’na başlamak durumunda kalmıştım.
Bu ilkokulda az sayıdaki orta ve üst düzey gelire sahip ailelerin çocuklarının yanında daha çok mütevazi ailelerin çocukları okuyordu. Bu nedenle Yenişehir İlk Okulu öğretmenleri ve öğrencileri kendilerini daha özel ve daha üstün bir okul olarak görürlerdi.
Fabrika üst yönetimi bu ayrımcılığı ortadan kaldırmak için stadyumda yapılacak 23 Nisan törenlerine katılacak Yavrukurt Trampet Takımı’nda her iki okulun öğrencilerinin birlikte yer almasına karar verdi.
İki okulun trampet takımının mensupları ilk defa bir araya geldiğinde Yenişehir İlkokulu’nun Baş Öğretmeni takım başı olarak kendi öğrencilerinden bir çocuğun yer alması gerektiğini söyleyince bizim baş öğretmenimiz Memnune Hanım buna itiraz ederek benim hem derslerde hem de trampet çalmakta daha üstün olduğumu ve iki okuldan da seçilecek öğretmenler önünde bu konuda bir yarışma yapılması ve daha başarılı olanın da takım başı olması fikrini ortaya attı.
Bu yarışma sonunda kazanan ben olunca da en önde benim, ikinci sırada ise Yenişehir İlkokulu’nun fabrikanın üst düzey bir yöneticisinin oğlu olan öğrencisinin yer almasına, Memnune hanımın da kazanan okulun öğretmeni olması nedeniyle takımla birlikte yürüme hakkına sahip olması kararlaştırdı.
Maalesef bu fotoğrafta anlamak mümkün değil ama Memnune öğretmen Hollywood film yıldızlarını aratmayacak bir fiziğe sahip olmasının yanında her zaman son derecede şık giyinirdi.
İlkokul öğrencisi olmamıza rağmen bize büyük inisiyatifler verirdi. Örneğin Atatürk İlkokulu Trampet Takımı’nın seçimini tamamı ile bana bırakmıştı ve ben yer almak isteyen arkadaşlarımı tek tek dinleyip takımı kurmuştum.
Tİcaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanlığı, Kızılay Yönetim Kurulu Üyeliği, Çocuk Esirgeme Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği, Mali Vergiler İtiraz Komisyonu Üyeliği, Mali Vergiler Takdir Komisyonu Üyeliği, Belediye Meclisi Üyeliği, Belediye Daimi Encümen Üyeliği ve uluslararaası düzeyde bilirkişilikler yapıyor.
Çok genç yaşında bir de Karabük Gazetesi çıkarıyor.
İşyerinin merkezini İstanbul’a taşıdıktan sonra İstanbul Lions Klüp Başkanı olarak görev yapıyor.
Altı Nokta Körler Vakfı’nı kuruyor.
O GÜNLERİN KARABÜK’Ü
Karabük 1937 yılına kadar Safranbolu’ya bağlı Öğlebeli köyünün 13 haneli bir mahallesi idi. 1935 yılında açıln Zonguldak – Ankara demiryolunun üstünde yer alıyordu.
Demiryolu ile taşıma imkanının varlığı ve kömür yataklarının yakınlığı nedeniyle ve Atatürk’ün talimatı ile 3 Nisan 1937 günü burada Demir Çelik Fabrikası’nın temelleri atıldı.
Bu fabrikada görev yapacak binlerce insanın konaklamaları amacı ile aynı yıl Yenişehir adı ile sadece fabrika personelinin yaşayacağı yepyeni bir şehrin inşasına da başlanıldı. Her kademede çalışacak personel için değişik niteliklere sahip konutlar inşa edildi.
Örnek vermek gerekir ise ilk aşamada fabrikada görev yapacak işçiler için 5000 Evler sitesi kuruldu.
Memurlar ve mühendisler için de statülerine göre farklı özelliklere sahip mahalleler inşa edildi.
Yenişehir’de yaşayan aşağı yukarı 10.000 kişinin ikamet ettiği tüm evlerin ısıtması merkezi bir sistemden yapılıyordu.
Çalışanlara sosyal faaliyetler sunmak için bir Sosyal Tesis, bir Mühendisler Klübü, bir Memurlar Klübü kurulmuştu. Bu klüplerde Ankara’dan ve İstanbul’dan gelen dönemin en ünlü orkestraları sıra ile sahne alıyorlar ve çalışanlar nezih bir ortamda dans edip eğleniyorlardı.
Yaz ayları ise aynı aktiviteler Havuzlu Bahçe adı verilen büyük bir mekanda devam ediyordu.
Çalışanların çocukları için de bir ilkokul, bir ortaokul ve bir lise inşa edildi.
Demie Çelik Hastahanesi o dönemin ülke bazındaki tüm hastahanelerinden daha büyük imkanlara sahip ve daha modern idi, Doktorlara sağlanan imkanlar nedeni ile her branşın en önde gelen isimlerini bünyesinde barındırıyordu.
Yenişehir Sineması bu dönemin dahi tüm sinemalarından üstün özellikler ile donatılmıştı. Sahnesinde periyodik olarak Karabük’e gelen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası dahi konser verebiliyordu.
Futbol stadyumu belki de 50 yıl süre ile Türkiye’de çim sahaya sahip tek stadyum idi.
Çalışanların yaz aylarında tatil yapabilmeleri için o günlerin en popüler tatil beldesi olan Amasra’da bir Demir Çelik Kampı kurulmuştu. Tüm çalışanlaar sıra ile bu tesiste tatil yapabiliyorlardı.
AMA bütün bunlardan da önemlisi çalışanların eğitim ve kültürel seviyeleri idi.
O günlerde Türkiye’de dikkate değer bir özel sektörden bahsetmek mümkün olmadığından yurt içi ve yurt dışındaki en iyi üniversitelerde eğitim alan tüm başarılı kişiler ya Ankara’da bir bakanlıkta ya da Şeker Fabrikaları , Et Balık Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri gibi devlet dairelerinde görev yapıyorlardı.
Demir Çelik Fabrikası bir anda ülkenin en büyük ve en önemli sanayi tesisi olduğundan bunlar arasından seçilen en eğitimli ve kalifiye memur ve mühendisler buraya tayin edildiler.
Yukarıda yazdığım üstün özellklere sahip yeni bir şehrin inşası da zaten bu kişiler sayesinde mümkün olmuştu.
Demir Çelik Fabrikası’nın inşası ile ticaret hacmi büyük artış gösterdiğinden ülkenin tüm bölgelerinden insanlar da Karabük’e taşınmışlardı. Onlar ise ilçenin farklı bir bölgesinde yaşıyorlar , kendi okullarına gidiyorlar ve nomal bir ilçede hayat nasıl sürüyorsa aynı biçimde hayatlarını devam ettiriyorlardı.
Ama hastahane, sinema ve stadyum tüm Karabük’lülere açıktı.
Olcayto Ahmet Tuğsuz’un babasının serbest hayata atılmaya karar vermesi ve annesinin de ona ve kızkardeşine bakmak için görevinden istifa etmesi sonrasında ailenin Yenişehir’den ayrılıp Demir Çelik kökenli olmayan şehir halkının yaşadığı bölgeye geçmeleri gerekti. Ancak buna rağmen fabrika üst yönetiminin sağladığı çok özel bir imtiyaz ile aile fabrikaya ait Memurlar Klübü , Mühendisler Klübü gibi tüm tesislerinden yararlanmaya devam ettiler.
Babası kısa bir zamanda dürüstlüğü ve konulara hakimiyeti nedeniyle şehrin ombudsmanı olarak kabul edilmeye başlandı ve Fabrika Üst Yönetimi ile İşçiler arasındaki ihtilaflarda dahi iki taraf da ona güvenerek bilirkişiliğine başvurdular.
İş, Sanat ve daha fazlası için, benimle iletişime geçin.
Olcayto Ahmet Tuğsuz
Olcayto Ahmet Tuğsuz