1986 Eurovision
Ben hem 1985’de yaşadığım olaylar, hem üniversitede yoğun bir eğitim süreci geçirdiğim için bu sene katılmama kararı almıştım.
EUROVISION 1986 EUROVISI
1986 Eurovision
İş hayatım ile ilgili bölümde bahsettiğim gibi 1985 yılının Eylül ayında UFAŞ A.Ş. Genel Müdürlük görevimden ayrılarak 1 yıl süre ile İngilizce Uluslararası İşletmecilik ihtisası yapmaya başlamıştım.
Bu arada 1986 yılı için Eurovision Yarışması Şartnamesi yayınlanmış ve katılmak isteyen besteciler eserlerini TRT’ye teslim etmeye başlamışlardı.
Ben hem 1985’de yaşadığım olaylar, hem üniversitede yoğun bir eğitim süreci geçirdiğim için bu sene katılmama kararı almıştım.
Üstüne üstlük Seyyal ile10 şarkılık bir kaset çalışmasının da tam ortasındaydım.
Gazetelerde 1986 Eurovision Türkiye Finali’nde yarışacak eserler bugün açıklanacak diye haberler çıktığında tarihler 2 Aralık 1985 gününü gösteriyordu.
Ama hiç beklenmeyen bir şey oldu ve TRT elemelere gönderilen 84 eser arasında Türkiye’yi temsil etmeye layık bir şarkı bulunmadığını ve bu yıl ülkemizi temsil edecek şarkının seçimi için 5 besteciye sipariş verileceğini açıkladı.
Açıklamanın yapıldığının ertesi günü Barış Manço, Selçuk Başar ve ben elimizde bize TRT tarafından ulaştırılan uçak biletleri ile Yeşilköy’de buluştuk ve Ankara’ya doğru hareket ettik.
Melih Kibar ve Selmi Andak çok ani gelişen bu davete önceden planlanmış başka sözleri olduğu için katılamadılar.
Uçakta Barış Manço ile yanyana oturuyorduk.
Henüz ayrıntıları bilmiyorduk. Bize bir sipariş veriliyordu ama diğer şartlar neydi.
Barış yolda bana düşüncesini şöyle anlattı “Sanrım siz dördünüz beste yapacaksınız, bu besteleri ben seslendireceğim, içlerinden en çok oy alanı ile de Norveç’te ülkemizi temsil edeceğim.
Tamam Barış yazdığı ve söylediği şarkılar ile Türkiye’de son derecede başarılı ve sevilen bir sanatçı idi ama söz konusu Eurovision olunca onun şarkıcılığının pek de yeterli olduğu düşüncesinde değildim.
Kendisi için yaptığı besteler ve yazdığı sözler ile bizim insanımızın hoşuna gidecek şarkılar üretebiliyordu ama ülke sınırları dışına çıktığımız anda işler çok değişirdi.
İçimden inşallah yanılıyordur dedim.
Bunu öğrenmek için çok da beklemeyecektim. Sonuçta bir kaç saat sonra bu sorularımızın cevabını öğrenecektik.
Öyle de oldu. TRT‘de alındığımız toplantı odasında bizi Kenan Yomralı, Mine Çalışal ve diğer TRT yetkilileri karşıladı.
Her zaman olduğu gibi nazik cümleler ile bir hoş geldiniz konuşması yapan Kenan Bey daha sonra meraklarımızı tatmin eden açıklamayı yaptı.
Bu beş kişi bestelerini yapacaklar, seslendirecek şarkıcıyı da kendileri seçeceklerdi. Yapılacak canlı yarışmada da ülkemizi temsil edecek eser profesyonel bir jüri tarafından belirlenecekti.
Bu benim için oldukça iyi bir haberdi çünkü daha önce iki kez başıma geldiği gibi şarkıcı seçimini TRT yapmayacak, aynı şarkıcı birden çok şarkı söyleyemeyecek ve kazananın kim olduğu da profesyonel bir jüri tarafından kararlaştırılacaktı.
Son derecede mutlu idim ama yine de eğer o gün söylemesem beni ömür boyu rahatsız edecek bir konuyu dile getirmem şarttı.
Kenan beyden söz rica ettim ve bana bu imkanı verdiğinde de şunları söyledim.
“Öncelikle beni bu kadar önemli bir konu için seçilen 5 besteci arasına aldığınızdan dolayı teşekkür ederim. AMA şunu da belirtmek isterim ki TRT’nin aldığı bu kararı çok doğru bulmuyorum.
Bu yarışmaya her sene ülkenin en önde gelen bestecileri eser yolluyorlar. Büyük tesadüf eseri bu yıl benim göndermiş bulunduğum bir eser yoktu ama olması da son derecede mümkündü.
Bir yarışma yapılmış ve bu yarışmaya 84 de eser gönderilmiş ise içlerinden birini seçmeliydiniz.
Bu 84 eserden birinin benim olması halinde içine düşeceğim durumu düşünmek bile istemiyorum.
Ancak bütün bunları söyledikten sonra bu siparişi kabul etmiyorum diyecek de değilim.
Bu açıkçası benim için bir şereftir ama yarışmaya katılan besteciler burada olmadıkları için onlar adına bunları söylemeyi de mesleki bir borç olarak gördüm.”
Şİmdi düşünüyorum da iyi ki TRT yetkilileri bana “madem bunu doğru bulmuyorsunuz biz de bunu doğru bulmayan birine sipariş vermeyi doğru bulmuyoruz sizi yarışmadan çıkarıyoruz” demediler.
Evet yeni bir Eurovision sayfası açılmıştı benim için.
Şimdi hemen şarkıcı ve şarkı seçimlerini yaparak her zaman olduğu gibi kazanmak hedefi ile yola çıkmalı idim.
Geçen yıl ikinci olmuş ama yukarıda bahsettiğim nedenler ile bu duruma çok da üzülmemiş hatta sevinmiştim.
Bu sene şartlar benim lehime idi ve ne yapıp edip birinciliği alacak şekilde yarışmaya hazırlanmalı idim.
Bu düşünceler aklımdan geçerken beynim kararını vermişti bile.
Yukarıda bahsettiğim gibi Seyyal Taner ile bir kaset çalışmasına başlamıştık. Bu yoğun çalışmamızın ortasında başka bir şarkıcı düşünmem olacak şey değildi.
Seyyal tanıdığım şarkıcılar arasında hayata bakış açısından bana en yakın olan isim idi.
Son derecede kültürlü olmasının yanında İngilizce, Almanca ve İspanyolca’yı ana dili gibi konuşuyordu.
Dans yeteneği dünyanın en iyileri ile yarışabilecek düzeydeydi.
Daha önce yakın arkadaşım Dağhan Baydur başta olmak üzere bir kaç besteci ile bu yarışmanın elemelerine katılmış ama hiç finale kalamadığından bu yarışma için yeni bir yüz de olacaktı.
Şarkı seçiminde de zorlanmadım çünkü kaset çalışmamız içinde yer alan Dünya adlı şarkı bence bu yarışma için biçilmiş kaftandı.
Düşüncemi Seyyal’e açtığımda o da en ufak bir tereddüt göstermeden kabul etti.
Şarkıcı ve şarkı tamamdı sıra koreograf, dansçılar ve giysilere gelmişti.
Koreograf için biran bile düşünmedim.
O günlerde sık sık görüştüğümüz, buluştuğumuz ,harika vakit geçirdiğimiz Seyyal’in de benim de çok yakın arkadaşımız İstanbul Devlet Opera ve Balesi koreograflarından ve modern dansın ülkemizdeki en iyi ismi Aysun Aslan hem yeteneği hem de yaratmak istediğim sinerjinin önemli bir parçası olacağı için aklıma gelen tek isim oldu.
Aysun’u ilk olarak askerliğimi yaptığım yıllarda İzzet Öz’ün bir TV programında kendi yaptığı koreografi ile dans ederken görmüş ve çok beğenmiştim.
Kader bizi daha sonra da arkadaş yapmıştı.
Bu şarkıda vokaliste gerek yoktu o yüzden iyi bir dans grubu kurmalı idik.
Dans grubu için aklıma gelen ilk isim 1982 Eurovision’unda birlikte olduğumuz Sermin Karaali oldu.
Sermin iyi bir dansçı olmasının yanında sahneye son derecede yakışan güzel ve karizmatik bir genç kız idi.
İngiltere’de tüm yarışmacıların gözünün onda olduğuna şahit olmuştum.
Hemen gidip Sermin ile konuştum. Bana 1982 de küçük bir kız olan kardeşi Perin’in de artık büyüdüğünü, dans dersleri aldığını ve ekipte yer alabileceğini söyledi.
Aysun ile birlikte ikisini görmeye ve denemeye gittik.
Perin gerçekten büyümüş ve son derecede güzel bir kız olmuştu ama henüz 15 yaşında idi.
Bu bizim için bir takım zorluklara neden olabilirdi. Bu yüzden durumu anlatarak başka bir kız arayışına girdik.
*Perin Karaali dokuz yıl sonra 1995 yılında Altın Portakal Film Festivali’nde “Gelecek Vaat Eden Kadın Oyuncu” ödülünü kazanacaktı.
Bunun üzerine Aysun kendi dansçılarından Esin’in dans grubuna önemli katkısı olacağını söyledi ve ikinci kızımız da belli oldu.
Koreografi çalışmalarına Kore Şehitleri caddesinde yer alan o günlerin popüler diskoteği Airport’ta başladık.
İlk düşüncemiz daha doğrusu Aysun’un ilk düşüncesi Seyyal’e eşlik edecek iki kız dansçı ile yarışmaya katılmaktı. Ama bir gün çalışmalar sırasında o her zamanki sempatik hali ve karakteristik sesi ile “çocuklar yaa bu iki kızın yanına iki de erkek bulalım ne dersiniz” dedi.
Biz de Aysun koreograf sensin, kafanda öyle bir mizansen oluştu ise elbette öyle yapalım” diye cevap verdik.
Vermesine verdik de bizim ekip ile uyumlu çalışacak, vermek istediğimiz duyguyu yansıtacak, çok iyi dans eden ama biraz da amatör ruh katacak iki erkek dansçıyı.nereden bulacaktık.
Tam o esnada daha sonraları iş hayatımda da uzun yıllar birlikte çalıştığım ve her konuya çözüm getirmesi nedeni ile “joker” lakabını taktığım Seyyal’in kuzeni Peyami hemen konuya atlayarak sanki pazardan meyve alacakmış gibi “ben gidip bir bakayım” dedi.
Bizim de o an yapacak fazla bir şeyimiz olmadığı için “peki”dedik ve çalışmalara devam ettik.
Aşağı yukarı 3-4 saat sonra Peyami yanında iki genç erkek ile birlikte içeri girdi.
Aksaray, Bakırköy dememiş bütün dans okullarını gezmiş ve gözünün tuttuğu bu iki genci kollarından tutup getirmişti.
Bizi önce bir gülme tutu. Yaptığımız şaka gerçek olmuş Peyami gidip pazardan meyve seçer gibi bir kaç saat içinde iki dansçı ile geri dönmüştü.
Aysun bu iki genç çocuğa bir iki hareket gösterdi ve yapmalarını istedi.
Daha ilk andan oldukça yetenekli oldukarı belli oluyordu. Aysun gibi tecrübeli bir koreograf onları istediği gibi yoğurur ve arzu ettiğimiz standartlara getirirdi.
Ama fizik de benim için çok büyük önem taşıyordu.
Peyami yine gitti ve bu sefer bir berber ile geri geldi.
İstediğimiz stili berbere tarif ettikten sonra Airport’un erkekler tuvaletinde o saçları kesmeye biz de başlarında sonucu beklemeye başladık.
Saç traşı sonrasında bugün bile yarışmanın finalindeki tutkulu performanslarını izlerken gözyaşlarımı tutamadığım pırıl pırıl iki genç, Levent Köksal ve ne yazık ki soyadını hatırlayamadığım İbrahim ekibimizin yeni elemanları olarak karşımızda duruyorlardı.
*Levent Köksal daha sonraları oldukça ünlübir dansçı olacak ve M.E.B. Levent Köksal Dans Okulu’nu açarak dansçılar yetiştirecekti…
Dansçı konusunu çözmüştük ve sıra her zaman olduğu gibi giysilere gelmişti.
Seyyal Taner onu tanıyan her kes için son derecede değerli, kültürlü ve iyi eğitimli bir genç kadın ve şarkıcıdır.
Sahnelere bir çok yenilik getirmiş, sonradan meşhur olacak bir çok ismi herkesten önce keşfederek vokalist ya da müzisyen olarak yanına almıştır.
Ama o dönem için oldukça cesur davranışlarda bulunarak çıplak rollerde dahi oynadığından ne kadar ünlü olursa olsun jürinin ve bilhassa TRT’nin gözünde imaj olarak Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru gibi isimler ile birlikte anılmıyor olabilirdi.
Hatta öyle ki benim yakın çevremden bazıları bile bu seçimimi doğru bulmuyorlar, ben ise her zaman yaptığım gibi onlara içimden gülüyordum.
*1987 yılında yine Seyyal Taner ile yarışma kararı aldığımda. aynı kişiler bana “bravo çok doğru bir seçim yaptın” diyeceklerdi.
Böyle bir riski göze alamazdım.
Seyyal’in imajını biraz da olsa değiştirmeli idik.
Bunu en iyi yapabilecek kişi ise bana göre Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli moda markası olan Derishow’un sahibi Fatoş Ahunbay idi.
Ufaş dönemimizde Şakayık Sokak’ta daha henüz küçücük bir mağazanın sahipleri iken Bilge Tuğsuz’un koreografisi ile harika bir defileye imza atan Fatoş ve Sancar Ahunbay geçen yıllar içinde işlerini ve markalarını hızla büyütmüş ,sektörün en önde gelen markalarından biri olmuşlardı.
İkisi de İTÜ Mimarlık bölümü mezunu olan bu karı koca iş hayatımda tanıdığım en yaratıcı ve zeki iki kişiydiler.
Daha sonraki yıllarda onlarla başta Ankara ve İzmir Arkeoloji Müzeleri, Tophane i Amire i Hümayün ve Aya İrini’de olmak üzere bir çok mekanda dünya çapında defileler yapacaktık.
Fatoş hanımı ziyaret ederek kafamdan geçen düşünceleri onunla paylaştım.
Bir kaç prova sonrasında da giysilerimiz ortaya çıktı.
En ufak bir dekoltesi olmayan, ilkokul önlüklerinin çok şık versiyonlarına benzeyen giysileri, topuksuz babet ayakkabılar tamamlıyordu.
Bir sene önce şarkının mesajının daha iyi aktarılabilmesi açısından fikrim sorulsa önereceğim minimal bir tasarım yerine gazino assolisti giysileri ile söylenen Sev adlı şarkımdan sonra bu sene her şey tam istediğim gibi olmuştu.
*Eğer sahneye çıkıp bir şeyler söylüyorsanız, bir mesajınız varsa koreografiniz de, giysiniz de yüz ifadeniz de söyledikleriniz ile uyum içinde olmalıdır. Bunu bilen ve uygulayanların da hala çok sayıda olduğu görüşünde değilim.
Yarışma günü hızla yaklaşırken dans provaları da aynı hızla devam ediyordu.
Bazen Aysun’un kulağına eğilerek çekine çekine çok kısık bir ses ile “Aysun’cuğum acaba müziğin şu noktasında şöyle bir hareket mi yapsak” dediğimde Aysun tüm aşmışlığı ile hemen müziği durduruyor ve “çocuklar Olcayto’nun çok güzel bir fikri var, koreografiyi değiştiriyoruz” diyordu.
Fikir güzel bile olsa şiddetle karşı çıkılır ya da fikir kendine aitmiş gibi (ki ben buna razıydım) yeni bir fikrim var denilir.
Harika bir ekip olmuştuk.
Ben bu arada gündüzleri okuluma, akşamları da stüdyoda Seyyal ‘in kaset çalışmalarına devam ediyordum.
Nihayet final günü geldi Ankara’ya gittik.
Bu arada bana Ankara’ya ilk giderken uçakta beklentisinin 4 bestecinin de yapacağı besteleri kendisinin seslendireceği olduğunu, yani her halükarda bu yıl Türkiye’yi şarkıcı olarak kendisinin temsil edeceğişeklinde olduğunu söyleyen Barış Manço durumn böyle olmadığını anladığında yarışmadan çekilmişti.
Provalarda kazanacağımıza iyice inanmaya başlamıştım.
Beni tek düşündüren şey TRT ile çok yakın ilişkilerde olan ve geçen sene 1.liği kazanan Mazhar-Fuat-Özkan’ın menajeri Mustafa Oğuz’un bu yıl da Melih Kibar ve ekibi ile birlikte yarışmaya katılıyor olması idi.
Ben müzik sektörünün oldukça dışında daha çok işinde gücünde biri idim. TRT’ye ancak Eurovision Yarışmaları söz konusu olduğunda gidiyor ve mesafeli bir biçimde ilişkilerimi yürütüyordum.
Mustafa ise yıllardır TRT yetkilileri ile çok yakın bir ilişki içindeydi. İş dışında da sık sık görüştüklerini biliyordum.
Ama her zaman söylediğim gibi eğer bir yarışmaya giriyorsan bu yarışma ile ilgili her türlü parametreyi kabullenecek ve sonuçlarına da saygı gösterecektin.
Bu düşünceler ile final gecesi ekip olarak kuliste yerimizi aldık.
Bunun tek sebebi de yapılabilecek her şeyi yapmış olmamızdı.
Bundan sonrası bizim elimizden çıkıyor, jürinin eline kalıyordu.
Şarkılar söylendi, jüri toplandı ve sıra kazananın açıklanmasına geldi.
Erkan Yolaç elindeki zarfı açıp içine baktıktan sonra açıklamayı yaptı.
Kazanan Halley adlı şarkıları ile Klips ve Onlar idi.
Tüm olacaklara hazır olmanın rahatlığı ile sonucu büyük olgunlukla karşıladım.
Daha sonra gazetecilerden puanlama ile ilgili bilgiler geldi.
Şarkım Dünya ile bir Melih Kibar/İlhan İrem şarkısı olan Halley jüriden 8’er puan almışlardı. Yani bir eşitlik söz konusu idi.
Bunun üzerine TRT yetkilileri Jüri Başkanı’nın oyunun 2 oy olarak sayılacağını belirtmişler ve Halley’in 1.liği ilan edilmişti.
Çevremdeki herkes ellerinde hiç bir dayanakları dahi olmadan Danıştay’a başvurulan eski yarışmaları örnek göstererek benim de Danıştay’a başvurmam gerektiğini ve şartname kurallarına aykırı bir durum söz konusu olduğu için de kesinlikle kazanacağımı söylüyorlardı.
Ama bu bana göre bir şey değildi. Ben haklı olduğum durumlarda bile mızıkçılık gibi görünecek şeyler yapacak biri değildim.
Sonucu olduğu gibi kabullendim ve Seyyal’e “merak etme önümüzdeki sene bunun acısını çıkararız “diyerek otelime döndüm.
Hem şarkımı daha iyi hazırlayacak hem de olası bir takım oyunlara artık izin vermeyecektim.
Daha önce alınan bir karar ile bu yıl ikinci ve üçüncü açıklanmayacaktı ama TRT takdir ettiğim bir davranış yaparak bizi temsil etmek üzere Halley’I yurt dışına göndermekle beraber sonucu açıklarken o yıl iki birinci olduğunu da belirtti.
Bu sayede bugün tüm internet sitelerinde 1986 yılına ait sonuçlarda iki birinci olduğu gözüktüğünden en azından böylelikle hakkım teslim edilmiş oldu.
Ertesi sabah İstanbul uçağına binmek üzere Esenboğa’ya geldiğimizde Halley ekibinin de orada olduklarını gördük. Aynı uçakla dönüyorduk. Erkek arkadaşı Orhan Topçuoğlu ‘nun Halley ekibinde yer alıyor olması nedeni ile o grup ile birlikte olan Ayşegül Aldinç beni görünce hızla yanıma geldi ve “birincilik kesinlikle sizin hakkınızdı, çok yanlış oldu“ dedi…
O benimle bunları konuşurken arkasından gelen erkek arkadaşı Orhan Topçuoğlu ısrarla “hadi Ayşegül hadi Ayşegül” diyerek benim yanımdan almaya çalışıyordu. Bunun üzerine Ayşegül son derecede sinirli ve kızgın bir sesle “Ne diyorsun, onların hakkı değil miydi, kafamın tasını attırma” dedi.
Sorulacak çok şey vardı Ayşegül’e ama ben her zamanki gibi önüme bakacaktım artık.
Bir Eurovision macerası daha böylelikle sona ermişti.
Eurovision sonrasında sıra Seyyal Taner için yaptığımız ve tüm müziklerin ve ikisi hariç tüm sözlerin bana ait olduğu LEYLA adlı on şarkılık kaseti bitirdik. Bu şarkılardan Sen De Dans Et’in sözleri Aysel Gürel’e, Ayrılık Şarkısı adlı şarkının da sözleri eşimin babası olan Nazım Kayakıran’a aitti.
Eurovision 1986 Çeşitli Fotoğraflar
1981 Yılında Nerede O Eski Tangolar Adlı Bestemi Seslendiren İbo ile Herzamanki gibi Şamata Yapıyoruz. Arkada Nil Burak
İş, Sanat ve daha fazlası için, benimle iletişime geçin.
Olcayto Ahmet Tuğsuz
Olcayto Ahmet Tuğsuz