Point Ltd. Şti.

Polonya’da iş yapmaya karar veriyor ve POİNT (Poland International) adlı bir şirket kuruyorlar…

POINT POINT POINT POINT

Point Ltd. Şti. / Poland International

Net Holding’de tüm ikazlarına rağmen bazı sıkıntılı kararlar alınmasının rahatsız etmeye başladığı Olcayto Ahmet Tuğsuz tam o günlerde Çeşme Festivali’ni devam ettiren arkadaşı Ahmet San’ın daveti üzerine yıllık izninden yararlanarak Çeşme’ye gitti.

Yanında yakın arkadaşı Yavuz Kıvaner de vardı. Yavuz ile ODTÜ’ye gittiği günlerde gittiği ve o dönemin gençler arasındaki en popüler buluşma noktası olan Köşk Pastanesi’nde ilginç bir biçimde tanışmıştı. Ankara’da henüz kimseyi tanımadığı günlerde tek başına gittiği bu pastanende otururken yanındaki masada iki gencin bir Beatles şarkısı söylediğini görünce dayanamayıp üçüncü sesi yaparak şarkıya eşlik eden Tuğsuz’u o masadaki gençler olan Yavuz ve Yurdun masalarına davet etmişler ve o andan itibaren de Olcayto ile Yavuz arasında çok yakın bir dostluk doğmuştu.

Yavuz Kıvaner aslında Olcayto için yabancı bir isim değildi çünkü Talas’ta okuduğu yıllarda Ankara Koleji ile bir basket maçı için okullarına gelmiş ve olağanüstü yeteneği ile de dikkat çekmişti. Daha sonraları da halasının Karayolları Genel Müdürlüğü’nde yönetici olarak çalışıyor olması nedeni ile ailesi ile sık sık gittikleri Ankara’da Yavuz’un da Ankara Koleji’nin müzik grubunda yer aldığını öğrenmişti.

Tanıştığı günlerde ise Yavuz o dönemin şampiyonluğa oynayan Kolej Basketbol takımının ve Genç Milli takımın popüler bir oyuncusu idi. Hatta öyle ki genç kızlar basketbol maçlarına sırf Yavuz’u izlemek için giderler ve toplu olarak adını bağırarak tezahürat yaparlardı. Bu tanışıklık sayesinde Olcayto da bir anda Ankara’da herkesi tanıyan ve herkesin tanıdığı popüler bir isim olmuştu.

Olcayto’nun ODTÜ’den okul arkadaşı Erol Germirli ile Tunalı Hilmi Caddesi’nde kiraladıkları evde Yavuz ile sık sık buluşup müzik yapıyorlardı.

Yavuz yıllar sonra Ankara’da içinde bir tenis kortu, havuz, restoran ve barı olan PARK CLUB diye bir mekan açtı ve Olcayto iş görüşmeleri için Devlet Planlama Teşkilatı’na gittiği günlerde , o geceyi Yavuz ile geçirip ertesi sabah en erken uçakla işinin başına dönüyordu. Prince Charles için gittiği Göcek’te de Yavuz ve Olcayto birlikte idiler.

Çeşme’de yaşadığımız unutulmaz ve harika günler için teşekkür etmek isterim. Sizi hep hatırlayacağım. Ümit ederim ki konuştuklarımızı gerçekleştiririz ve sizinle Sopot’ta buluşuruz. Her zaman beklerim. Saygılar. Wojciech Korzeniewski

Çeşme’deki ilk günlerinde kaldıkları Turban Oteli’nin pastanesinde her zaman yaptıkları gibi bir Beatles şarkısı söylemeye başlayan bu ikiliye aynı Ankara’da olduğu gibi bir başka ses eşlik etmeye başlayınca onlar da bu kişiyi masalarına davet ettiler.
Biraz sohbetten sonra bu kişi Olcayto’nun müzik geçmişini, fuarcılık yaptığını, güzellik yarışmaları organize ettiğini öğrenince kendisini tanıttı.

İsmi Wojciech Korzeniewski olan bu genç kişi Türkiye’de 60’lı yıllardan beri çok iyi bilinen ve birçok ünlü şarkıcımızın da katıldığı SOPOT Müzik Festivali’nin başkanıydı. Ancak komünizmin yıkılmaya başladığı bu günlerde yeni atılımlara da kalkışmıştı ve önümüzdeki aylarda hem bir fuar hem de bir güzellik yarışması organize edecekti. Olcayto’yu ve Yavuz’u hemen Sopot’a davet etti.

Festival sonrasında da bir teleks ile bu davetini yeniledi.

Point Ltd. Şti. günlerini Olcayto Ahmet Tuğsuz’un anlatımı ile sunuyoruz.

Tam komünizmin yıkılmak üzere olduğu sene. Polonya’da hiçbir şey yok. Yeni açılmış bir Pizza restoranının önünde 18 saat kuyruk oluyor. Dondurma kuyrukları da kilometrelerce

Varşova’da bizi 150 kilo ağırlığında biri karşılıyor. Arabası kendisinin yarısı büyüklükte. Heavy Metal konserleri organizatörü imiş. Varşova -Sopot arasındaki trende yanımıza iki heavy metalci genç veriyor. Tren 2. Dünya Savaşı döneminden kalma. Gençler yol boyunca bize Lehçe küfürler öğretiyorlar.

Sopot’ta kaldığımız otelde sabah dünyanın en güzel kadınlarını görüyoruz. Kocaları ya da erkek arkadaşlarının yanında bize laf atıyorlar. Zamanla Polonya’da kadınların büyük saygı duyduklarını öğreniyoruz.  Kadınların eli sıkılmıyor, öpülüyor.

Ancak bir şey çok dikkatimiz çekiyor. Polonya’lılar çok asil insanlar ve her konuda müthiş bir kültür birikimi var.

Geri döndükten sonra Net Holding ile ilişkimi kesiyorum. Onlar da buna zaten çoktan hazır.

Kısa bir süre sonra tekrar Polonya’ya gidip Miss Polonia güzellik yarışmasında jüri oluyoruz

Woctec’in açtığı bir fuarda stand açıyoruz. Son derecede fakir olmalarına rağmen her Polonya’lının ABD’de yaşayan akrabaları sayesinde ceplerinde yüksek miktarda ABD doları olduğunu görüyoruz. Ülkede hiçbir şey yok. Teşhir için getirdiğimiz 20 dolarlık bir spor ayakkabı için 200 USD önerenler bile var.

Bu arada Club Hotel Sera Genel Müdürü Ahmet İllez arkadaşımız. Polonya’ya gittiğimizi duyunca gitmişken bize bir revü bulsanıza diyor. Tadeusz isimli birini buluyoruz. Bize birçok revü gösteriyor. Üstleri başları yok ama dans ve güzellik olarak dünya çapındalar.

8 dansçı için ayda 800 dolar istiyorlar. Komik bu rakam onlar için oldukça büyük. Yavuz bir sürü masraf yapmamız lazım diyerek bu rakamı otele 16.000 dolar olarak söylüyor. Kabul ediyorlar.

Geldiklerinde giysiler, çorap, makyaj malzemesi alıyoruz. Sahne aldıklarının hemen ertesinde telefonlarımız durmuyor. Türkiye’nin her yerinden revü talebi gelmeye başlıyor. Yavuz bu konuya sıcak bakıyor çünkü 5 revü getirsek karımız ayda 75.000 dolar olacak ama ben “Olcayto Ahmet Tuğsuz revücü olmuş mu dedirteceğim “diyerek reddediyorum. Bize gelen tüm talepleri Tadeusz’a paslıyoruz. Tadeusz zamanla New York, Tokyo başta olmak üzere dünyanın birçok şehrine revü pazarlayan ultra zengin biri oluyor. (Bir seyahatimde New York havaalanında rastlıyorum. Sadece Tokyo’da 8 revüm var diyor.)

Polonya’da iş yapmaya kesin karar veriyor ve POİNT (Poland International) adlı bir şirket kuruyoruz.

Bir dahaki gidişimiz Kayahan ve Nilüfer ile birlikte Spot Müzik Festivali için oluyor.

İlk günlerde Grazyna isminde devlet ile çok yakın ilişkiler içinde olan ve son derece müteşebbis bir hanım ile tanışıyoruz. O günlerde birakın marketi Varşova’da doğru dürüst bir bakkal dahi yok. Grazynaender bakkal dükkanlarından birinin sahibi ve bir marketler zinciri açmayı planlıyor. Birlikte Türkiye seyahati dahi yapıyoruz.

İş konuları arıyoruz. Tanımadığımız kimse kalmıyor. Öyle ki iş adamları ve bürokratlardan oluşan bir Türk heyetinin o günlerin şartlarında Polonya ile ticaret yapmak için o günlerde tek imkân olan Elektrim firması ile görüşmeye geleceklerini öğrendiğimizde ne yapıp edip Elektrim ile bir ilişki kurmaya karar veriyoruz. Bunca zamanımız boşa gitmemeli.)

(Elektrim Yatağan’daki termik santralını takas karşılığında inşa ettiğinden Türk devletinden alacaklı ve Polonya’da henüz akreditif açabilecek bankalar olmadığından Türkiye ile ticaret yapmanın tek yolu bu ticareti onların üstünden geçirmek)

Hemen aynı gün Elektrim’in şehir merkezindeki binasına gidiyoruz. Bizi içeri almaları için randevumuz olması gerektiğini söyleyen resepsiyondaki görevli kızları düzgün giyimli, düzgün konuşan, bir iki kelime de Lehçe bilen iki yabancı olmanın cazibesini kullanarak ikna etmeyi ve içeri girmeyi başarıyoruz.

Ona buna sorduktan sonra da Türkiyebir bölüm buluyoruz. Şubesi yazılı katını buluyoruz.

Üstünde Müdür/ Director yazılı bir kapıdan İçeri girdiğimizde karşımıza tüm komünist ülkelerde olduğu gibi yaşlı başlı birileri çıkacak zannederken üç genç Polonya’lı ile burun buruna geliyoruz. Bu kişiler daha sonra çok yakın arkadaş olacağımız Bogdan, Andrew ve Marek (Marek daha sonra Türkiye’de Lee için çalıştı)

Üçü de son derece sempatik ve modern gençler

Daha beş dakika geçmeden yılların arkadaşları gibi oluyoruz.

Tam iş çıkış saati. Oradan çıkıp bizim otelin barına geçiyoruz ve biraz hoş sohbetten sonra da derdimizi anlatıyoruz. Siz merak etmeyin diyorlar.

Üç gün sonra Türk heyeti ile Elektrim’in karşılıklı görüşmelerinin yapılacağı salona onlarla birlikte gidiyoruz.

Tüm heyet içeri girdikten sonra ağır takılmak isteyen ve bir süre dışarıda bekleyen Elektrim heyeti ile birlikte içeri girip Elektrim’in özel masasına oturuyoruz.

Girdiğimiz an hem ODTÜ’den hem de DPT’den tanıdığım Teşvik Uygulama Başkanı Temuçin Sanalan bir konuşma yapıyor. Beni görünce hayretler içinde kalıyor ve İngilizce olarak “orada çok eski bir tanıdığımı görüyorum” dedikten sonra şaşkınlık içinde bana Türkçe “ne yapıyorsun sen Elektrim masasında” diyor

Bizi Elektrim masasında gören tüm iş adamları toplantı bittiğinde peşimize düşüyorlar. Hepsi bize temsilciliklerini vermek istiyorlar. İstediğimizi başarmış oluyoruz.

Akın Öngör gibi önemli bankacıları Polonya’ya götürüyor Polonyalı bankacıları da İstanbul’a getiriyoruz. Gelecekte önemli mevkilere gelkeceklerini görüp dost olduğumuz tüm kişiler gerçekyen de devlette ya da özel sektörde önemli pozisyonlara geliyorlar.

Bu arada bir de GSD adına Rusya’da Miss Moscow Güzellik Yarışması’na jüri olarak katılıyorum.

Yarışma gecesi bana gösterilen en ön sırada ve en ortada yer alan koltuğa oturuyorum. Biraz sonra önemli birinin koruması olduğu anlaşılan 2 metre boyunda 130 kilo ağırlığında biri yanıma gelerek el kol işaretleri ile o koltuğu boşaltmamı istiyor. Hem Türk olmanın hem kişiliğimin hem de temsil ettiğim kuruma olan saygımın getirdiği bir duruşla el kol hareketleri ile o korumayı yanımdan kovuyorum

Kalkmaya hiç niyetim olmadığını anlayan koruma homurdana homurdana yanımdan ayrılıyor ve 30 saniye sonra bu sefer 1.65 boylarında 60 kilo civarında bir başka kişi homurdanarak gelip yanımdaki boş yere oturuyor. Oturur oturmaz da bana dönerek kötü bir İngilizce ile “where you from” diye soruyor. Yüzüne bile bakmadan “İstanbul” diye cevap veriyorum.

Bu cevabı alır almaz adamın yüzündeki ifade birden değişiyor ve bu sefer gülümseyerek “joint venture” diyerek elini uzatıyor ve bana kartını uzatıyor.

Yarışmaya verilen bir arada da bizi kolumuzdan tutarak özel bir odaya götürüyor. Odada çok sayıda ilginç insan, güzel kızlar ve bol bol havyar ile şampanya var.

Sonuçta jüri olarak kararımızı veriyoruz ve Yavuz ile ikimiz ilk 5’e giren güzellere ödüllerini vermek üzere sahneye çıkıyoruz.

Benim ödülleri vermem sonrasında yanımda oturan kişi oturduğu yerden dereceye girmeyen bir güzele bir şey atıyor. Tam arkamda oturan ve konuşmalarımı tercüme eden hanıma ne olduğunu sorduğumda attığı şeyin son model bir BMW’nin anahtarı olduğunu öğreniyorum.

Yarışmayı kazanan güzel daha sonra Türkiye’ye gelerek İlker Mengi ile evlenen Larissa Litichevskaya.

Bundan aşağı yukarı 2 ay sonra Varşova’da Elektrim’den genç arkadaşlarımız ile bir barda oturmuş sohbet ederken konu bir ara Rusya’daki ticaret yapmaya geldiğinde Andrew bugün Rusya’da her hangi bir konuda ticaret yapmak için Rusya’nın en en büyük mafyası olan 21st Century ‘den onay almak şart diyor.

Ben o an şaşkınlıkla 21st Century mi derken bir yandan da cüzdanımı karıştırıp yarışmada adamın bana verdiği kartı aramaya başlıyorum.

Miss Moscow

Kartı bulduğumda üstünde gerçekten de aklımda kaldığı gibi 21st Century yazdığını görüyorum. Kartı onlara uzatarak bu mu diye sorduğumda Polonya’lı arkadaşlar bembeyaz oluyorlar.

O adamın 21st Century’nin sahibi ve Rusya’nın 1 numaralı mafya lideri olduğu ortaya çıkıyor. Nasıl oldu ise o geceyi ucuz atlatmışım. Daha sonra da bu kişinin bir mafya hesaplaşmasında öldürüldüğü haberini alıyorum.

Sopot Festivali’ne Kayahan ile Nilüfer’den 1 yıl sonra Nükhet Duru geliyor.

Hafta içi Varşova’dayız. Tanımadığımız kimse kalmıyor. Hem devletten hem de yeni yeni oluşmaya başlayan özel sektörün ilk temsilcilerinden tanımadığımız ve iyi ilişki içinde olmadığımız kimse yok.

Hafta sonları Sopot’a gidiyoruz. Her şey hala o kadar ucuz ki krallar gibi yaşıyoruz. Herkes bizimle dost olmak istiyor. Devlet Opera ve Balesinin dansçıları ile yakın arkadaş oluyoruz.

Gözümüz yükseklerde. Inter Limousine Seervice için satın aldığımız lüks araçları aldığımız bir teşvik ile gümrüksüz ithal ettiğimizden burada da aynı teşviği, hem de tüm ürünler için almaya çalışıyorum.

Bu amaçla bir “leasing” şirketi kuruyoruz.  Uzun uğraşlardan sonra tanıdığımız önemli kişileri araya sokarak her türlü ürünü gümrük ödemeden ithal edeceğimiz bu teşviği de alıyoruz. Yani herhangi bir ürünü bizden başka kim ithal etse önemli bir gümrük vergisi ödeyecekken biz sıfır gümrükle içeri sokacağız.

Bu amaçla çıkan kararnameye bir de bu teşviği bizden başka kimsenin almasının mümkün olmayacağı bir madde koyduruyoruz.

Varşova’nın en büyük binası olan 237 metre yüksekliğindeki ve 120 bin metre kare büyüklüğündeki Kültür Merkezi’ni komik bir rakama süresiz kiralıyoruz.

Sopot Festivali

Dünyanın en zengin iş adamları arasına girmek üzereyiz.

ANAP’ın kuruluşunda Turgut Özal’ın finansman açısından en büyük destekçisi olan İZDAŞ’ın sahibi Atilla Yurtçu’nun aynı teşviği almaya çalıştığını öğreniyoruz ama bu mümkün değil.

Alamayacağını anlayınca bize ortak olmak istiyor. Bizi bir yemeğe davet ediyor. Yemek boyunca masada ikimizi de ve hangimiz tuvalete gitsek arkamızdan gelerek tek tek bizi ikna etmeye çalışıyor Ne var ki biz tam o günlerde uzun uğraşlardan sonra mümkün olmayanı yaparak Polonya Merkez bankasını arkamıza almışız. Dünyanın en zenginleri arasına gireceğimizden hiç kuşkumuz yok. Yaptığım uzun vadeli satış anlaşmaları ve karımızı aldıktan sonra tüm işlemleri banka ile alıcı arasında devam ettirdiğimiz için paraya da ihtiyacımız yok.

İlk ithalat konumuz otomobil. İLS Gn.Md. iken İtalya’dan bana bir teklif ile gelen bir firmadan çok ucuz fiyatlara ve çok uzun vadeli ödemeler ile büyük kurumlara kiraladıkları ve 6 ay sonra yenileri ile değiştirdikleri için boşa çıkan araçlarını alacağız.

Polonya’nın batı dünyasından ilişki içinde olduğu tek ülke İtalya çünkü Varşova’da Polonya dışında başka hiçbir ülkede satılmayacak kadar küçük arabalar üreten bir Fiat fabrikası var.

Bu yüzden akreditif açabileceğimiz tek ülke İtalya. Lancia markası da Polonya’da en prestijli otomobil markası.

Polonya’lılar aynı Türk’ler gibi hiçbir şeyleri olmasa da araba almak için her şeyi yapıyorlar. Bu nedenle daha gelmeden tüm arabaları satmış durumdayız.

Polonya Merkez Bankası’nın garantisini vermesi şartı ile ödemeler için 10 yıllık bir vade alıyorum. Böylelikle Polonya’lılara uzun bir vade imkânı sağlayarak araba satışını kolaylaştırmış oluyoruz.

Daha tanıtım bile yapmadan kulaktan kulağa yayılan bu haber sayesinde önemli sayıda araba satışı yapıyoruz daha doğrusu sipariş alıyoruz.

Bank Handlowy’den İtalyan bankasına garantisini verdiği anda hedefimize ulaşmış ve daha ilk ithalatımız ile çok büyük paralar kazanmış olacağız. Bu aslında nerede ise imkânsız bir şey ama elde ettiğimiz iyi ilişkiler ve sağlam teminatlar sayesinde bunu da başarıyoruz.

Eşimi arıyor ve kutlama için Atina’da buluşalım diyorum. Gece uçtuğum Atina’da sabah uyandığımda Yavuz arıyor ve İtalya hükümeti Polonya ile tüm ilişkileri askıya aldı ve bu nedenle akreditifi de kabul etmiyorlar diyor.

İnanmıyorum. Bu olacak bir şey değil. Nerede ise 3 yılı aşkın bir serüven tam mutlu sona ulaşmak üzereyken iki devlet arasındaki iyi ilişilerin bir anda radikal biçimde değişmesini aklım almıyor.

Bulduğum ilk uçağa atlayıp Milano’ya doğru uçuyorum ama uçak hareket ettikten sonra vizemin süresinin bitmiş olduğu aklıma geliyor. O kadar sinirli ve azimliyim ki polise pasaportumu verdiğimde içimden sürekli “hiçbir güç beni İtalya’ya girmekten alıkoyamaz, buradan geçeceğim” diyorum. Uzun uzun pasaportumda vize arayıp da bulamayan polis nasıl bir enerji saçmışsam yüzüme bile bakmadan pasaportumu geri veriyor ve İtalya’ya giriyorum.

Bir şeyler çevirdiklerini düşündüğüm firma yetkilileri ile birlikte bankaya gidiyoruz. Bankanın müdürü bana hükümetlerinden gelen yazıyı gösteriyorlar. Firma yetkilileri “biliyorsun ki bu alışveriş bizim için de en az senin kadar hayati” diyorlar. Olacak şey değil. Yapacak bir şey de yok.

İtalya’dan çıkış yaparken polis giriş damgasını bulamıyor. Dün geldiğime dair uçak biletimi ve biniş kartımı gösteriyorum. Çok üstünde durmuyor ve Atina’ya uçuyorum.

Daha sonra da bu inanılması mümkün olmayan çok ilginç olumsuzluğa bir anlam yükleyerek İstanbul’a dönerek hayatıma yeni bir yön seçiyorum.

Yavuz ise Polonya’da kalmaya karar veriyor. Orada değişik işler ve yatırımlar yaptıktan sonra Varşova’dan Bydgoszcz’a taşınarak Ankara’daki Park Club’ın Polonya şubesini açıyor. Önce Varşova’da daha sonra Bydgoszcz’de onu ziyaret ediyorum. O da yaz aylarında Bodrum’a geliyor ve ilişkimizi hep sıcak tutuyoruz.

İş, Sanat ve daha fazlası için, benimle iletişime geçin.

Olcayto Ahmet Tuğsuz

Olcayto Ahmet Tuğsuz